TOP

ANADOLU ROCK MÜZİĞİNİN YENİDEN DOĞUŞU

Yeni nesiller bu enerjiyi yeniden açığa çıkarmaya cesaret etmeseydi, Türkiye’nin 60’lı ve 70’li yıllarda “Anadolu Rock” müzikal patlaması, 1980 darbesiyle zamanın ve gönüllerin derinliklerinde mühürlenmiş olarak kalacaktı! Bu müzik türünün belki de ilk ayrıntılı değerlendirmesi, şaşırtıcı (veya şaşırtıcı olmayan) şekilde Türkiye dışından geldi: Şair, yazar, radyo yayıncısı ve doğaçlama müzik tutkunu Daniel Spicer, daha da derine inmek isteyenler için hazinenin koordinatlarını veriyor!

“Dünyanın diğer bölgelerinde gençlik rock and roll’u sadece kopyalarken, Türk müzik grupları bu janrı kendilerine mal etmeyi başarmış.”

Twitter hesabınızda, “kazara” Türk psikedelik müziği uzmanı haline geldiğinizi söylüyorsunuz. Nasıl oldu?
Bu konuda tesadüfen uzman olduğumu söylerken aslında yarı ciddiydim. Anadolu Psych kitabımda açıkladığım gibi, 2011’de konuyla ilgili Wire dergisinde bir makale yazmak için görevlendirildim. Öncesinde bu tür hakkında hiçbir şey bilmiyordum – ama araştırdığımda karşılaştığım müzik hoşuma gitti. Çok geçmeden, bu konu hakkında çok fazla İngilizce bilgi olmadığını fark ettim, bu yüzden hakkında kitap yazmak için iyi bir başlık olacağını düşündüm. Sanırım kitap hala bu konudaki tek İngilizce kaynak -şimdi çevrilmekte olduğunu ve yakında Türkiye’de de yayınlanacağını öğrendim! İlginç şekilde, Türkçe’de de bu konuda fazla kaynak yok.

ANADOLU ROCK VE 1980 DARBESİ

Bu tınıyı kendine özgü kılan nedir? Ve dünyanın diğer köşelerindeki insanlar neden bu müziğe kulak vermeli?
Türk psikedelik müziği, geleneksel Türk müziğinin pek çok unsurundan yararlandığı için, su götürmez derecede yerli ve benzersiz bir müzik. Saz gibi geleneksel enstrümanları, kadim halk ritimlerini ve Osmanlı dönemine kadar uzanan aşık geleneğinden türküleri içeriyor. Sonra bunları, ABD/İngiliz rock ve psikedelik müzik formlarıyla harmanlayarak gerçek anlamda melez bir türe dönüşüyor. Dünyanın diğer bölgelerinde gençlik rock and roll’u sadece kopyalarken, Türk müzik grupları bu janrı kendilerine mal etmeyi başarmış.

Bu müzik size Anadolu “psişe”si (ruhu veya özü) hakkında ne anlatıyor?
Bu müzik bir yandan Türk kültürünün çok sağlam olduğunu ve Türklerin bir halk olarak güçlü bir benlik duygusu olduğunu gösteriyor. Öte yandan, kitabımda da belirttiğim gibi, Anadolu Psych adını verdiğim bu müzik türünün hikayesi, Türkiye’de hala devam etmekte olan doğu ve batı, dinsel ve seküler, eski ve modern arasında süregelen sosyo-kültürel bir çekişmeyi de ortaya koyuyor. Belki şimdi her zamankinden daha acil…

Nihayetinde bu müziğin nasıl üstü örtüldü? Son zamanlarda bir rönesans veya ikinci bahar yaşadığından bahsedebilir miyiz?
Anadolu Psych, 1980’deki sağcı askeri darbeyle sona erdi. Bu müzik türü bir anda istenmeyen ilan edildi ve birçoğu açıkça solcu olan müzisyenler de sorun yaratan tipler olarak görüldü. Hayatta kalmak için, müzisyenlerin çoğu bu alışılmadık sesleri çıkarmayı bıraktılar. Bazıları yurtdışına sürgüne gitti. Bazıları öylece emekli oldu. Müzik yapmaya devam eden bazıları ise 1980’lerin daha uyduruk ve ticari sound’una uyacak şekilde stillerini değiştirdi. Bu müzik bir süreliğine unutuldu, ancak 90’larda yeniden keşfedilmeye başlandı. Milenyumun başlarında bir dizi albüm derlemesi sayesinde yeni dinleyici kitleleriyle buluştu. Son dönemde ise İngiltere’den Finders Keepers ve İspanya’dan Pharaway Sounds gibi plak şirketleri bazı yeni basımlar yaptılar. Şimdilerde ise vokalist Gaye Su Akyol’dan genç saz sanatçısı Derya Yıldırım’ın başını çektiği Grup Şimşek’e kadar, 60’lar ve 70’ler sound’undan açıkça etkilenen, yer yer onları yeniden yorumlayan, yeni nesil genç Türk müzisyenlerin varlığı söz konusu.

UNUTULMUŞ CAZ ALBÜMLERİNİN PEŞİNDE

“Anadolu Psych” için yaptığınız araştırma esnasında karşılaştığınız en tuhaf ya da hayranlık uyandırıcı şey neydi?
Selda’nın hikayesi oldukça etkileyici: Oldukça maço bir ortamda öne çıkan genç bir kadın, kederli sesi nedeniyle “Türkiye’nin acılı sesi” lakabını almış inanılmaz bir şarkıcı, açıkça solcu, otoriteden zulüm görmüş ve sindirilmiş sıradan insanların savunucusu… Üstelik hepsini atlattı ve hala güçlü bir şekilde günümüzde de sahne almaya devam ediyor.

Unutulmuş muhtelif caz albümleri hakkındaki ikinci kitabınızdan da bahsedebilir miyiz? Bu isimlerin birkaçından bahsedebilir misiniz?
İkinci kitabım, Lost In The Vaults: Rare Collectables and Forgotten Gems from the Jazzwise Magazine Archives, geçen yıl yayınlandı. Jazzwise dergisi için kaleme aldığım, henüz yeniden yayınlanmamış caz kayıtlarını ele alan Lost In The Vaults adlı 13 yıllık köşemdeki yazıları bir araya getiriyor. Albüm kapağı sanatı, albüm çıkış detayları, güncellenmiş fiyat rehberleri ve serbest caz, füzyon, Latin, deep-caz, hard-bop, caz-rock, doğaçlamalar, Afro-caz ve dahasını içeren 135 kayıt hakkındaki incelemelerimi içeriyor. Aralarında Sun Ra, Archie Shepp ve McCoy Tyner gibi tanınmış sanatçıların şaşırtıcı kayıtları ile Roy Brooks & Artistic Truth, Shanti, Lubat Luis Engel Group gibilerinin nadir ve az bilinen kayıtları var. Caz-kafalar, vinil tutkunları, plak meraklıları ve müzik severler için yazıldı!

Bir plak mağazasında gerçek bir cevherle karşılaştığınızı ne zaman anlıyorsunuz?
İkinci el plak mağazalarında eşelenmeyi severim ama bunların çoğu internette çeşitli blog ve koleksiyoncu siteleri ile Youtube ve Discogs üzerinden bulundu. Her ay yeni bir kayıt hakkında yazmam gerekiyordu, bu yüzden hepsini satın almış olsaydım bana bir servete mal olurdu!

DÜNYADAN MİSTİK MÜZİK BULUŞMALARI

Mistik müziğe olan ilginizin son zamanlarda sizi bir Sufi trance festivali için Kuzey Fas’a kadar götürdüğünü fark ettik. Ortam nasıldı?
Evet, Master Musicians of Jajouka festivali inanılmaz! Sizi adeta mitolojik çağların ve müziğin ebedi dünyasına götürüyor. Güzelim Rif Dağları’nda, hayli ücra bir köyde gerçekleşiyor. Müzisyenlerin evlerinde kalıyorsunuz ve her gece şafağa kadar süren muazzam ziyafetler ve hipnotize edici müzikler sunan harika ev sahipleriniz oluyor. Bunun bir eşi daha yok.

Mistik müziğin peşine düşmek isteyenler için dünyada başka hangi sıcak noktalar var? Şimdiye kadar hangilerini gördünüz veya bir gün hangilerini ziyaret etmeyi umuyorsunuz?
Fas’ın oldukça zengin ve heyecan verici bir müzik mirası var. 2017’de Marakeş’te biraz zaman geçirmiştim ve her gece Jemaa El Fna Meydanı’nda çalan gnawa trance müzisyenlerini kayda almıştım. Bunların bazılarını Soundcloud sayfamdan dinleyebilirsiniz. Çok sürükleyici bir sound. Geçen yıl ise Kuzey Hindistan’da Delhi ve Rishikesh’de kaydettiğim kutsal müzikleri de dinleyebilirsiniz. Vedik meditasyon yapan biriyim, bu yüzden bana çok derinden hitap ediyor. İleride Himalayalar’a daha fazla dalıp Tibet, Nepal ve Ladakh’ın geleneksel müziklerini keşfetmek isterdim.

Bir soru daha: Radyo programınıza nasıl bağlanabiliriz?
Radyo şovum The Mystery Lesson, İngiltere’nin güney sahilinde yaşadığım yer olan Brighton’daki yerel istasyon Radio Reverb’de 13 yıl boyunca yayındaydı ve Totallyradio web istasyonu sayesinde oldukça geniş bir kitleye ulaştı. Ne kadar meşgul olduğuma bağlı olarak haftalık veya aylık yayın yapıyordum; fakat ara verdim ve şimdi her yıl sadece birkaç tane daha uzun şov yapıyorum. Hatta kısa süre önce evden 2 saatlik özel bir karantina kaydı yaptım. Program, serbest caz ve doğaçlamalara odaklanıyor ama yıllar içinde sürpriz noktalarda da gezindiği oldu. Bölümleri buradan takip edebilirsiniz: www.totallyradio.com/shows/the-mystery-lesson veya 322 bölümün tamamını buradan indirebilirsiniz: mysterylesson.posthaven.com

Görünürde “ümitsiz” bir günde neşelenmek için ne dinlerdiniz?
Zor soru ama sanırım Pharoah Sanders’ın You Gotta Have Freedom şarkısı her zaman aydınlık, önü alınamaz, neşeli bir iyimserlik patlaması yaratıyor.

Erkin Koray, Cemalım
Barış Manço, Gönül Dağı
Selda Bağcan, İnce İnce Bir Kar Yağar
Ersen ve Dadaşlar, Bir Ayrılık Bir Yoksulluk
Cem Karaca & Moğollar, İhtiyar Oldum
Bunalımlar, Başak Saçlım
3 Hürel, Sevenler Ağlarmış
Fikret Kızılok, Yakar İnceden İnceden
Edip Akbayram, Mehmet Emmi
Derya Yıldırım & Grup Şimşek, Der

Playlist’i Spotify üzerinden dinlemek için başlığa tıklayın!

Yorum yazın